My photographic works between 1999-2005 formed my solo exhibition "Intimacies". The series "The desire to be free, against the need to hold on to" was not included in this exhibition, because I had it in my previous show named "Ordinary" it fits within this context.
Özgür Olma Arzusu Tutunma İhtiyacına Karşı
Özgür Olma Arzusu Tutunma İhtiyacına Karşı
Evrenin bu köşeciğine savrulup kökleri toprağa düğümlenmiş bir yaşam olasılığıydı o, buna aklı eriyordu. Aklı eriyordu, doğru. Ya annesi elini gevşetseydi, ne tarafa doğru yürürdü? Hep ‘hayır!’ diyen baba gözlerinin gözetiminde olmasa, sınamaya cesaret eder miydi başka olasılıkları? Onları hayâl ettiğinin farkedileceği düşüncesi bile kaygı vericiyken...

Eğer insan olmamış olsaydı... Uçurgan tüyleri olan tohumlar misali sürüklenip rüzgârda, başka ama benzer bir hayata mı düşerdi yoksa, yine değişemeden ve kaderini değiştiremeden? Yumuşak toprağını seven bir kavun gibi, karnının altında güvenli yeryüzeyini ve sırtında güneşi hissederek, kendince özgür ve huzurlu büyürdü herhalde. Ama insandı, daha küçüktü ve özgürlüğü düşlemek istiyordu, düş görürken sınırlarını gören bir büyük gibi değil, sınırları küçümseyen bir çocuk gibi...
afg/2005
"Yakınlıklar"
YAKINLIKLAR
Kişisel Sergi
------------------------------------------------------------------------
INTIMACIES
Solo Exhibition
Yakınlıklar sergisi, 5 ayrı başlık altında toplanmış seriler olarak sunulan 30 fotoğraftan oluşuyor: Düşlediğim Bu Değildi, Tören, Beraber, Şehir ve Tabiat.

Mesafelerimize, beklentilerimize, hayal kırıklıklarımıza; kendimizi sakınamadığımız -hatta içine özlemle düştüğümüz- evcil cenderelere, diğerlerini ne kadar umursadığımıza, saldırgan/medeni primatlar olarak inşa ettiğimiz ‘yuva’larımız ve rahatsız hayatlarımıza dair, (aslında kendime dair) bir şeyleri anlamaya çalışıyor ve söylemeyi deniyorum.

Tören
Tören
Gidiyor evinden. Kendi evi sandığı evden.
-Kim olmak için? (Olacağı umursayanlar varmışcasına bir törenle...)
-Herkes gibi kocamaya.
Doğduğunda belli olmuş bir kadere, yaldızlı davetiye ve yalnızlı bir kalabalıkla...

- Devran böyle...diye fısıldıyor yaşlı bir kadın.
- Hayır de! diye fısıldıyor yaşı belirsiz bir kız çocuğu...
- Neye? diyor, gelinlik giyen:
- Nasıl?

afg/2005
Beraber
Bu caddede soluğumu tutuyorum haftalardır,
cumartesileri geliyorum.

Demin yanımdan yürüyen sizdiniz.
Rüzgâr, saçımın birkaç telini veya israf ettiğim umutlarımı,
bir ihtimal omzunuza uçurup bırakıvermiş olabilir,
bana gözleriniz bile değmeden geçip gittiğiniz halde.

Yitirdiğimin ne ya da kim olduğunu,
bir şey yitirmemişlere,
yitirdiğini farketmemişlere anlatamıyorum ama...
Bekleyeceğim. Burada.

Paylaşmadıklarımızla beraberiz bu dünyada; öğrendim.

afg/2005
Düşlediğim Bu Değildi
Düşlediğim bu değildi!
Bu değildi düşlediğim...
Değildi bu...
ama neydi...
Neydi...
Neydi?
(iç çekerek ve inlercesine...)
Bir anımsayabilsem... Anımsayabilsem, açacağım gözlerimi.

afg/2005

Şehir
Şehir
Nereden gelip nereye gider bu sözcükler,
(ağır perdelerimizdeki is kokusu ve şehrin tozu içinde)
gülümserken bile uzak yangınların külünü öksüren?

afg/2005
Tabiat
'Kent'in Ardına Düşen Birey (*)
Kent kavramına odaklanan günümüz kuramsal tartışmaları, hızlı değişimlerin ve dönüşümlerin yatağı olagelmiş kentsel mekânın örgütlenme biçimlerine yoğunlaşırken...
GAMZE TOKSOY
Kent kavramına odaklanan günümüz kuramsal tartışmaları, hızlı değişimlerin ve dönüşümlerin yatağı olagelmiş kentsel mekânın örgütlenme biçimlerine yoğunlaşırken, çoğunlukla bireyi tüketime odaklı, gündelik yaşam biçimleri aynılaşmış, yaşadığı anlam boşlukları ile kentin içine düşmüş, kendi bedenine ve ötekine dair farkındalığı zorunlulukların ötesine geçemeyen biri olarak tanımlar. Kentsel dokunun karmaşıklığı içinde "kent mağduru", fiziksel çevresi ile toplumsal değişimler arasında bağ kuramaz, aşırı bilgi ve görüntü dolaşımı içine sıkışıp kalmıştır, insani yakınlıklarını kaybeder.

Her ne kadar büyük oranda kabul göstersek de böylesi genellemeler, kent insanının gündelik yaşam pratikleri ile fiziksel mekânın değişken yapısı arasında sürekli yeniden örgütlediği ilişkiler ağı içindeki yaratıcı potansiyelini çoğunlukla gözardı eder. Oysa yaşadığımız kente yüklediğimiz anlam, kenti görme ve anlama biçimlerimiz büyük oranda kişisel tarihimizle ve o tarihin içinden gelen deneyimlerimizle şekillenir. Beklentilerimiz, alışkanlıklarımız, geleneklerimiz, inançlarımız, yaşam kalıplarımız değiştikçe sürdürmek zorunda olduğumuz koşullarla mücadele etme biçimimiz de farklılaşır. Oturduğumuz mahalle, her gün geçmek zorunda olduğumuz sokaklar, dolaşmaktan keyif aldığımız yerler, gitmeyi alışkanlık haline getirdiğimiz mekânlar vardır; yaşam alanlarımızı ördüğümüz ya da kendimizi tehlikede ve yabancı hissettiğimiz, korktuğumuz, bilmediğimiz ya da söz söylemek istediğimiz... Belki de bu anlamda birey bütün sıkışmışlığına rağmen, daha önce hiç olmadığı kadar çeşitli direnme biçimlerini de geliştirir kentte. Bu bağlamda fotoğraflar üzerinden kente dair durumları, konumları, yaşantıları konu edinen 'Yakınlıklar' sergisi çoğulcu okumalara izin veren yanıyla dikkate değer.

Kenti sorgulamak
Arzu Filiz Güngör, Fotoğraf Vakfı'nda açmış olduğu 'Yakınlıklar' isimli sergisinde, farklı zamanlarda çektiği negatifleri sayısal ortamda yeniden yorumlayıp kenti, kent insanını alışık olduğumuz görüntülerin sınırlarını zorlayarak ve bireye odaklayarak sorguluyor. Güngör'ün objektifinden birey, o koca harflerle yazdığımız "kentli" tanımına sığmıyor, düşlerini, beklentilerini, umutlarını, acılarını, tutkularını harcına gömdüğü, gökdelenlerin, apartmanların ötesinde bir yerlerde konumlandırıyor kendini.

Sergi 'Düşlediğim bu değildi', 'Tören', 'Beraber', 'Şehir' ve 'Tabiat' olmak üzere beş başlık altında toplanmış seriler olarak sunulan 30 fotoğraftan ve her seriye eşlik eden kısa metinlerden oluşuyor.


'Düşlediğim bu değildi' serisinde, özlemlerinden bize tanıdık gelen kadınların sesini duyuyoruz adeta: "Peki neydi düşlediğim?". Onlar, bütün o alışageldiğimiz hayatların içinde bir an durup yaşam kurgularını sorgularken bizim de odalara, evlere sığmayan düşlerimizi/düşüncelerimizi kentin ötesinde belki de artık unuttuğumuz bir yerlerde aramamıza, yeniden hatırlamamıza neden oluyor.

Serginin belki de en etkili serisi olan 'Beraber' serisi ise, hepimizin bildiği bir bekleyiş yerini, Galatasaray Lisesi önündeki "Cumartesi Anneleri"nin köşesini aynı açıdan, farklı zamanlarda sunarak bizi tekrar tekrar içine çağıran umudun karesi haline getiriyor. Caddenin üzerine düşen siluet gündelik akışı içindeki sokaktaki bekleyişine bizleri de dahil ediyor.
'Şehir' serisi ise çoklu okumalara izin verecek şekilde kentin soğuk yüzünü arka plana alarak bireyin diğeriyle kurduğu iletişimi, ona olan ihtiyacını, mesafelerle yakınlıklar arasında bir yerlerde konumlandırıyor. Ailelerimiz, akrabalarımız, dostlarımız, sözümüzün, karmaşık hayatlarımızın, beklentilerimizin, hayal kırıklıklarımızın neresinde duruyor, nerede onlarla birlikte var oluyoruz...

Güngör, fotoğrafları ile, kimileri için yaşamaktan zevk aldığı ve bütün hayatını orada kurguladığı evi olan, kimileri içinse bir zorunluluk ya da kurtulmak istediği sıkıntılar yumağı haline gelen kenti, bireyin gözünden yeniden okuyor.

Sergi 11 Kasım tarihine kadar Fotoğraf Vakfı'nda izlenebiliyor.
(*) Yukarıdaki metin, Yakınlıklar sergisi üzerine sosyolog Gamze Toksoy tarafından yazılıp 30 Ekim 2005'te Radikal Gazetesi'nin Pazar Eki olan Radikal İki'de yayınlanmıştır.
http://m.radikal.com.tr/radikal2/kentin_ardina_dusen_birey-873158

Back to Top